19 yaşında genç ve gelecek vaat eden bir aktör olan Greg Sestero oyunculuk dersleri alırken Tommy Wiseau adında bir adamla tanışır ve aralarında tuhaf bir arkadaşlık başlar. Tommy'nin sahnedeki korkusuz tavırlarından etkilenen Greg, Tommy'nin önerisiyle Los Angeles'a taşınır. Ancak ikilinin buradaki işleri yaver gitmez. Bir türlü istedikleri teklifleri alamayınca kendi filmlerini kendileri çekmeye karar verirler.
The Brutalist filmi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra "Amerikan rüyasını" yaşamak için ABD’ye göç eden Macaristan doğumlu, Bauhaus eğitimli Holokost kurtulanı mimar Laszlo’nun yolculuğunu ve hayat hikâyesini anlatıyor. Başlangıçta yoksulluk içinde çalışmaya zorlanan Laszlo, kısa süre sonra hayatının seyrini 30 yıl boyunca değiştirecek bir kontrata imza atar. Yenilikçi kamera oyunları, dramatik yapısı, alışılmadık açı ve kadrajları, kurgusu ve sıradışı ses tasarımı, parlak oyuncu kadrosuyla hem şaşırtıcı hem de unutulmaz.
Tanınmış polisiye yazarı Harlan Thrombey 85. doğum günü partisinden hemen sonra malikanesinde ölü bulunduğunda meraklı ve neşeli bir dedektif olan Benoit Blanc, cinayeti çözmesi için gizemli biri tarafından işe alınır. Blanc, Harlan'ın ilişkileri kopuk ailesinden sadık personeline kadar Harlan'ın zamansız ölümünün ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için anlamsız kandırmacalar ve yalanlardan oluşan bir yılan hikâyesini çözmeye çalışacaktır.
Mathilda, New York’ta yaşayan ailesi dağılmış 12 yaşında küçük bir kızdır. Ailesini sevmeyen Mathilda için en değerli varlığı küçük kardeşidir. Babası uyuşturucu işlerine bulaşınca mafya ailenin tüm bireylerini öldürür. O sırada alışverişte olan Mathilda ise olaydan kılpayı kurtulur ve Leon’un kaldığı daireye saklanır. Leon ise çok soğukkanlı bir katildir. Ancak Mathilda’ya karşı içten bir sevgi besler ve ona kol kanat gerer. Aslında babalık, arkadaşlık gibi kavramlar ona çok yabancıdır.
Birbirine derinden bağlı iki çocukluk arkadaşı olan Nora ve Hae Sung, Nora'nın ailesi Güney Kore'den göç edince ayrılmak zorunda kalır. Yirmi yıl sonra, kader ve aşk kavramlarıyla ve hayatı oluşturan seçimlerle yüzleşirken, önemli bir hafta boyunca New York'ta yeniden bir araya gelirler.
Usta yönetmen Martin Scorsese'in yönetmenliğini yaptığı Gangs of New York, 1800'li yıllar New York'unda, İrlandalı ve İtalyan göçmenlerin şehrin kontrolünü ele geçirmek için sokak çetelerini oluşturmaya başladıkları dönemde geçiyor... Hikaye Dead Rabbits ve Native Americans isimli iki çete üzerinde yoğunlaşmakta. Dead Rabbits çetesinin lideri öldürülür ve çete dağılır. Yıllar sonra Rabbits çetesinin öldürülen liderinin oğlu kendi çetesini oluşturup diğer çetenin liderinini ortadan kaldırmaya girişecektir...
Pakistanlı Kumail (Kumail Nanjiani), bir yandan taksi şöförlüğü yaparken bir yandan da barlara çıkarak kendini yeni yeni geliştirmekte olan bir komedyendir. Bu komedi gösterilerinden birinde bir aile terapisti olan Emily Gordon (Zoe Kazan) ile tanışır ve birbirlerinden hoşlanırlar. Ancak bir gün Emily aniden “Erişkin Still Hastalığı” isimli bir hastalığa yakalanır ve komaya girer. Bu süreçte Kumail bir yandan bu hastalığın süreçleri ile uğraşırken bir yandan iyi bir komedyen olmaya uğraşır; bir yandan da Emily’nin ailesine kendini kabul ettirmeye çalışırken kendi ailesiyle de yaşanacak kültürel çatışmalarla mücadele etmesi gerekir.
Herschel Greenbaum adlı Yahudi bir adam, daha iyi bir hayata kavuşabilme umuduyla Amerika’ya göç eder. Brooklyn'deki bir turşu fabrikasında çalışmaya başlayan Greenbaum, bir gün bir turşu fıçısına düşer ve burada 100 yıl boyunca kalır. Günümüz Brooklyn'inde hayata geri döndüğündeyse mükemmel bir şekilde korunduğunu, hiç yaşlanmadığı fark eder. Ailesini aramaya başlayan Greenbaum, yaşayan tek akrabasının büyük torunu Ben Greenbaum olduğunu öğrenir ve ona ulaşmaya çalışır.
Italian immigrant Francesca Cabrini arrives in 1889 New York City and is greeted by disease, crime, and impoverished children. Cabrini sets off on a daring mission to convince the hostile mayor to secure housing and healthcare for society's most vulnerable. With broken English and poor health, Cabrini uses her entrepreneurial mind to build an empire of hope unlike anything the world had ever seen.
Meksikalı çaresiz bir kadın, kaçak şekilde geldiği Cleveland'da köhne bir pansiyona yerleşir. Burada rahatsız edici çığlıklar duymaya ve korkunç hayaller görmeye başlar.
Alejandro, El Salvadorlu hırslı bir oyuncak tasarımcısıdır ve sıra dışı fikirlerini New York'ta hayata geçirmek için mücadele eder. Çalışma vizesinin süresi dolmaya başlayınca, dengesiz bir sanat dünyası dışlanmışına yardım etmek, ülkede kalmak ve hayalini gerçekleştirmek için tek umudu haline gelir.
1950'li yıllarda İtalya’dan Amerika’ya göç etmiş iki erkek kardeş New Jersey'de hayallerindeki restoran olan Paradise'ı açarlar. Ancak otantik İtalyan yemekleri Amerikalı müşterilerin damak tadına çok yabancı geldiği için işler yolunda gitmemektedir. Son çare olarak ünlü bir müzisyenin de katılacağı inanılmaz yemeklerle dolu bir akşam yemeği düzenlerler.
Ünlü Wing Chun ustası Ip Man'ın hayatının son dönemlerine odaklanmaktadır. 1960'ların sonlarında Ip Man, oğlu için en iyi eğitimi sağlamak amacıyla Amerika'ya gider. Ancak burada, özellikle de Çinli dövüş sanatçılarına karşı artan önyargılarla karşılaşır. Ip Man, aynı zamanda oğlu için doğru bir yol bulmaya çalışırken yerel dövüş sanatları okulu tarafından dışlanır. Bu okulun lideri, Ip Man'ın geleneksel Wing Chun yöntemlerini küçümsemekte ve kendi dövüş stilini yaymak istemektedir. Ip Man, aynı zamanda genç bir dövüşçü olan Bruce Lee'nin eğitimine de yardımcı olur.
Daha iyi bir hayat umuduyla geldiği Fransa’da düşük gelirli birçok işe girerek tutunmaya çalışan Samba, belgelerindeki eksik nedeniyle göçmenlik bürosu tarafından sınır dışı edilmek üzeredir. Alice ise bir şirkette üst düzey yöneticiyken geçirdiği bunalım sonucunda psikolojik tedavisinin bir parçası olarak göçmenlik bürosunda görevlendirilmiştir. Hayatının en zor zamanlarını geçiren ikilinin yolları çakışır ve aralarındaki duygusal çekim kısa sürede gitgide artar. Samba ve Alice’in yeni hayatı için umut artık çok da uzaklarda değildir.
The life story of a salt-of-the-earth Irish immigrant, who becomes an Army Noncommissioned Officer and spends his 50 year career at the United States Military Academy at West Point. This includes his job-related experiences as well as his family life and the relationships he develops with young cadets with whom he befriends. Based on the life of a real person.
Gu-nam Kuzey Kore, Çin ve Rusya arasında kalan Yanji kentinde taksicilik yaparak geçimini sağlamaya çalışan fakir bir şöfordür. İş bulmak için Kore'ye giden karısından 6 aydır haber alamaz. Bu arada Gu-nam'ın borçları da katlanarak artmıştır, artık yolun sonuna doğru geldiğini hisseder. Tam da bu sırada borçlarının silinmesi, hayatının düzene kavuşması hatta karısıyla yeniden bir araya gelmesi için kendisine son bir şans verilir: Güney Kore'ye geçip bir cinayet işleyecek, tetikçi olacaktır. Çaresiz Gu-nam teklifi kabul eder fakat işler planlandığı gibi gitmeyince Kuzey ve Güney Kore çetelerinin arasında kalır...
Jets'in üyesi Tony'nin (Richard Beymer) Sharks'ın liderinin kız kardeşi Maria'ya (Natalie) aşık olmasıyla iki grup arasında bir şiddet patlaması olur ve filmin kalpleri kıran finalinde pek çok masum kan dökülür.
Başarılı müzik şirketi batan David Smallbone, daha parlak bir gelecek arayışına girer ve ailesini Avustralya'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne taşır. Olağanüstü gerçek bi hikâyeye dayanan bu filmde, altı çocukları, bavulları ve müzik sevgilerinden başka hiçbir şeyleri olmayan David (for KING + COUNTRY'den Joel Smallbone) ve hamile eşi Helen (Daisy Betts) hayatlarını tekrar kurmak üzere yola çıkarlar. Olağanüstü gerçek bi hikâyeye dayanan bu film, Helen tüm olumsuzluklara rağmen hâlâ inançlıdır ve eşi ile çocuklarını da inanmaya devam etmeleri için teşvik eder. Kendi hayallerini geri plana atan David ve Helen, ilham verici müzik tarihinin en başarılı iki sanatçısına dönüşecek çocuklarının müzik yeteneklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bu filmde, baba olmayı, sevgiyi, ruhsallığı, suçu, pişmanlığı ve ölümlülüğü, Barcelona’nın tehlikeli yer altı dünyasında dengelemeye çalışan Uxbal’ın hikayesini izleyeceksiniz. Parasını kazanmak için hiçbir kural tanımıyor, çocukları için yaptığı fedakarlıklarda ise hiçbir sınır tanımıyor. Aynen hayatın kendisi gibi bu hikaye de başladığı yerde bitiyor.
Jonathan Raymond'ın romanından uyarlanan film, izleyicileri 1820'li yıllara götürüyor. Film, Amerikan kırsalında geçinmeye çalışan Cookie Figowitz ile King Lu’nun hikâyesini anlatıyor. Amerika’nın batısına seyahat edip Oregon’daki kürkçülere katılan Cookie, sadece Çinli bir göçmen olan King Lu ile bağ kurabiliyor. Birlikte bir işe girişen ikilinin başarısı bölgedeki bir zenginin pek kıymetli ineğine bağlı hâle geliyor. Filmin senaryosunu Jonathan Raymond, Kelly Reichardt ile birlikte kaleme aldı.