Eskiden beri aralarında derin bir dostluk bulunan iki arkadaş, savaşa gitmenin arifesindedirler. İkinci Dünya Savaşı tüm vahşetiyle sürmektedir ve savaşa dahil olan Amerika Birleşik Devletleri, kendi kaderini belirlemek üzeredir. Savaş bu iki insanı da içine katarak dev bir liman baskınıyla derin bir vahşet sunacaktır. Savaş her zamanki gibi görkemli ve kanlıdır.
Midway, 1942 yılında Pearl Harbor'da yaşanan saldırıdan 6 ay sonra gerçekleşen ve 4 gün süren Amerikan Donanması ile Japon İmparatorluk Donanması arasındaki Midway Muharebesi'ni anlatıyor. Film, II. Dünya Savaşı’nın Pasifik Cephesi’ndeki savaşın seyrini değiştiren bu muharebeyi; içgüdüleri, dayanıklılıkları ve cesaretleriyle kahramanca bir mücadele veren liderlerin ve askerlerin gerçek hikayeleri üzerinden anlatmaktadır.
Rüzgâr Yükseliyor, uçaklara bir hayli ilgili olan ve bir gün uzman bir uçak tasarımcısı olmanın hayallerini kuran başkahraman Jiro'nun hikayesini ele alıyor. En büyük idolü ise bu alanda tanınmış bir uzman olan, Alpler'in ötesindeki İtalyan uçak tasarımcısı Caproni'dir. Caproni, işlerinin estetik güzelliği ve muazzam teknik becerisiyle bu alanın önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Çocukluğundan beri görme sorunları yaşayan Jiro, pilot olamayacağını bildiği için uçak tasarımcısı olmanın hayallerini kurar. 1930'ların sonunda Mitsubishi firmasının uçak departmanına girmeyi başarır. Zaman ilerledikçe başarısı patronlarının da ilgisini çeker ve onu istediği gibi tasarım yapması konusunda özgür bırakmaya karar verirler. II. Dünya Savaşı başlamak üzeredir ve Jiro'nun hayatında birçok şeyi değiştirecektir...
İkinci Dünya Savaşı sırasında Guadalcanal da savaşan bir grup Amerikalı erkeğin değişmelerinin, acı çekmelerinin ve kendileriyle ilgili önemli keşifler yapmalarının öyküsü. Film Pasifik adalarında Japonların ilerlemelerini durduracak olan, savaşta anahtar görevi görmüş çatışmalardan birini arkaplanına almış. Ama öykü, bunun ötesinde, hayatta kalmak için savaşan, korkunç stres altındaki insanların aralarında gelişen güçlü bağların arasında dolaşıyor.
1936'da Almanya'nın başkenti Berlin'de yapılan Olimpiyat Oyunları'na katılan ve erkekler 5 bin metre yarışında 8. olmasına karşın son 56 saniye içinde yaptığı atılımla Nazi Almanyası'nın lideri Adolf Hitler'in dikkatini çeken ve daha sonra onunla buluşan, ABD'nin II. Dünya Savaşı'na girmesinin ardından 1941'de Hava Kuvvetleri'ne katılan, B-24 savaş uçağı bombacısı olarak Pasifik'teki Funafuti Adası'na gönderilen, içinde bulunan uçağı, 1942'de kayıp bir uçağı aramak için düzenlenen arama kurtarma operasyonu sırasında okyanusa çakılan ve kazadan kurtulan 3 kişiden biri olan Zamperini'ye şiddetli travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konuldu. Huzuru yaşamını Hıristiyanlık dinine adayarak bulan Zamperini, 1998'de 81. yaşgününde Japonya'nın Nagano kentinde düzenlenen Kış Olimpiyatları'nda da Olimpiyat Meşalesi'ni taşımıştı.
1943'te Burma'da bir Japon esir kampının komutanı olan Saito, kampa yeni gelen İngiliz Albay Nicholson'dan adamlarına Kwai nehri üzerine bir köprü kurmalarını emretmesini istemektedir. Saito'nun amacı bu köprüyü kullanarak Japon birliklerine cephane taşıma konusunda avantaj sağlamaktır. Saito'nun işkencesine dayanamayan Albay bir süre sonra köprünün emri altındaki mühendisler için de bir moral kaynağı olacağını düşünerek onun isteğini kabul eder. Nicholson düşmanının esiri konumunda da olsa, onun ve adamlarının yapabileceğinden daha iyi bir köprü yaparak onu psikolojik seviyede altetmiş olacağını düşünür. İnşaat ilerledikçe Nicholson köprünün düşmanına avantaj sağlayacağını tamamen unutur ve onu mükemmelleştirmek için elinden geleni yapar.
J.G Ballard'ın oto-biyografik romanından uyarlanan "Güneş İmparatorluğu", Shangai'in Japon istilasına uğradığı 1941 yılında başlıyor. Zengin bir ailenin mutluluk içinde yaşayan genç üyesi Jim Graham şehirde yaşanan büyük kaos sırasında ailesini kaybediyor ve her gün onlarca insanın öldüğü bu karmaşada yapayalnız kalıyor. Uçaklara büyük bir ilgi duyan ve hep uçmayı hayal eden Jim, sonunda Soo Chow toplama kampına gönderiliyor ve burada geçirdiği aylar boyunca yepyeni insanlarla tanışarak, yaşamın ailesinin kendisine sunduğu kadar toz pembe olmadığının farkına varıyor.
61 yıl önce Amerikan işgal kuvvetlerin karşı Iwo Jima Adası'nı savunan Japon askerlerinin ve başlarındaki generalin hiç anlatılmamış öyküsüyle karşımıza çıkıyor. Iwo Jima'daki askerler arasında; yeni doğan kızını görmekten başka bir isteği olmayan fırıncı Saigo; becerisi ve onuruyla dünyaca tanınan Olimpiyat şampiyonu binici Baron Nishi; idealizmi henüz savaş sınavından geçmemiş eski bir askeri polis olan genç Shimizu ve teslim olmaktansa intiharı yeğleyebilecek katı bir asker olan Teğmen Ito vardı. Savunmaya önderlik eden isim ise, Amerika'ya yaptığı yolculuklarla savaşın umutsuz doğasını anlamış ama aynı zamanda Pasifik'in ötesinden gelen devasa Amerikan filosunu yenmek için gereken stratejiyi kavramış olan Tuğgeneral Tadamichi Kuribayashi idi...
Savaşın amacı stratejik Midway adası'nı almak ve Amerikan uçak gemilerini yok etmekti. Bu amaçla toplanan Japon armadasında 200 parçalık Japon filosunda 8 uçak gemisi ve 11 zırhlı bulunuyordu. Buna karşılık Amerikalılar 3 uçak gemisi etrafında 76 parçalık bir filo hazırlayabilmişlerdi. Ne var ki Japonlar güçlerini dağıttılar. İki uçak gemisini, Amerikalıları kuzeye çekmek için Aleutian Adaları’na doğru göndermişler, iki uçak gemisini de esas filonun çok gerisindeki çıkarma filosuna tahsis etmişlerdi. Japon şifresini çözen Amerikalılar birçok bocalamaya ve Yorktown’ın bu sefer batmasına rağmen, Japon İmparatorluk Filosu’nun bel kemiği olan en önemli dört Japon uçak gemisini batırdılar. Bu savaşın Amerikalılar lehine sonuçlanmasındaki en önemli etken Amerikan ordusunun Japon şifreleme sistemini çözmeleri ve Japonların bundan haberi olmamasıdır. Film pasifik savaşını konu almaktadır.
Yıl 1945. Kanlı bir savaşın kanlı canlı devam etmekte olduğu anlar. Iwo Jima Adası, Japonlar’ın elinde ve Amerika, burayı kazanmanın peşinde. Ele geçirdikleri anda birkaç Amerikan askeri, oradaki dağın tepesine çıkarak zafer bayraklarını dikerler. Ancak bu askerler, kahraman olarak evlerine döndüklerinde kendilerini zorlayan bir takım çelişkili hislerin ve durumların ortasına düşerler.
Uss Nimitz gemisi, Philadelpihia Deneyi benzeri bir deney sonucu zamanda geriye yolculuk yaparak Pearl Harbor baskınının yapıldığı 1941 yılına ışınlanır. Güçlü silahlarla donatılmış olan geminin kaptanı ve personeli limana yapılacak baskına müdahale edip etmeme arasında ikilemde kalırlar.
2. Dünya Savaşı sıraları... Amerikalılar kendi aralarındaki haberleşmeyi sağlamak için Navajo Kızılderililerinden devşirdikleri şifreli bir iletişim sistemini kullanmaktadırlar. Japonlar ise bu karmaşık şifreyi bir türlü çözememektedirler. Bir çatışmadan ağır yaralı ayrılan bir Amerikan askeri, bu iletişme sistemini bilen bir askeri korumak görevini üstlenir. Eğer bu kod düşmanın eline geçerse, ikisinin de kaderi kökünden değişecektir.
2. Dünya Savaşı’nda, Amerika’nın sabrının taşmasına neden olan Pearl Harbor baskınını, hem Japonlar’ın hem de Amerikalılar’ın bakış açılarıyla anlatmayı deneyen, gösterişli bir ortak yapım. Baskının öncesi ve sonrasında yaşanan olaylar dizisini de perdeye taşıyan “Tora! Tora! Tora!”, özellikle o ünlü saldırı sahnelerinde ürkütücü bir gerçekçiliği yakalamayı başarıyor. Film, 1939 yılında Amiral Isoroku Yamamoto’nun Japon Kraliyet Donanması’nın komutasını üzerine almasıyla başlar. Eğitimini Harvard’da tamamlamış, ateşli bir milliyetçi olan komutan, önceleri Amerika’yla yapılacak bir savaşa karşı olmasına rağmen, zamanla fikrini değiştirir. Japonya’nın, Asya’nın en güçlü devleti olma arzusu onu da etkiler ve vargücüyle Amerikalılar’la savaşmaya hazırlanır. Öte yandan ABD cephesinde, Japonya’nın egemenliğine karşı çıkma hazırlıkları başlar.
The film is a graphic depiction of the war atrocities committed by the Japanese at Unit 731, the secret biological weapons experimentation unit of the Imperial Japanese Army during World War II. The film details the various cruel medical experiments Unit 731 inflicted upon the Chinese and Soviet prisoners at the tail-end of the war.
Directed by Junya Sato and based on a book by Jun Henmi, "Yamato" has a framing story set in the present day and uses flashbacks to tell the story of the crew of the World War II Japanese battleship Yamato. The film was never released in the United States, where reviewers who have seen it have compared the military epic to "Titanic" and "Saving Private Ryan."
II. Dünya Savaşı sırasında bir Japon esir kampında geçen film, Japon subaylarla İngiliz esirler arasında yaşanan gerilim dolu günleri anlatıyor. Savaş karşıtı olduğu kadar insan ve toplum psikolojisinin derinlerine inen filmin kadrosunda David Bowie ve Takeshi Kitano gibi iki efsane yer alıyor.
İnsan Manzaraları serisinin 2. filminde Kaji (Tatsuya Nakadai) askere çağrılmıştır. Orduya ve savaşa karşı bir kişiliğe sahip olmakla birlikte iyi bir asker olarak dikkat çeken Kaji, aynı zamanda başına geleceklerden hiç çekinmeden doğru bildiklerini söylemeye devam etmektedir. Usta askerlere karşı kendisi gibi acemi erleri savunmaya çalışan Kaji, kendisi usta asker olup acemilerin eğitiminden sorumlu tutulduğunda tüm zorluklara karşın insani tutumunu sürdürmeye çalışacaktır. Ancak artık Japonya gerilemeye başlamış, Sovyet tehlikesi iyice yaklaşmıştır.
The film portrays MacArthur's life from 1942, before the Battle of Bataan, to 1952, the time after he had been removed from his Korean War command by President Truman for insubordination, and is recounted in flashback as he visits West Point.
Temmuz, 1943: Japon ordusu kaçmakta. Burma’daki bir müfreze moral bulmak için şarkı söylemektedir. İlham, kopuzu kendi başına öğrenen kopuzcudan, Mizushima’dan gelir. Savaşın sonunda, müfreze Mudon esir kampından ülkelerine geri gönderilmeyi beklerken, Mizushima, bir dağın etrafını sarması gereken bir Japon topluluğunu ortada kalmaları için ikna etmek üzere gönderilir. Fakat bunu başaramaz, İngilizler saldırıda bulunur, bir çok kişi ölür ve arkadaşları Mizushima’nın öldürüldüğünü sanır. Fakat o kurtulur ve bir Budist rahip kılığına bürünür. Arkadaşlarına katılmak için Mudon yolundayken, sürekli gördüğü ölü Japon askerleri onu çok etkiler. Bunun üzerine, arkadaşları onun kendileriyle birlikte Japonya’ya dönmesini isterken; o, kemik ve bedenleri gömen bir dindar hayatı yaşamaya yemin eder.
1940 yılında Japon halkı, ülkelerinin II. Dünya Savaşı’na girip girmemesi konusunda ikiye bölünmüştür. Bir kumaş tüccarıyla evli olan Satoko, kocasının bir şeyler çevirdiğinden şüphelenmeye başlar. Kısa sürede, niyetini saklamak zorunda hissettiği bir oyunun içine çekilir.